Tabula Rasa: Gayane Avetissian

Genel bakış

Tabula Rasa’da Gayane Avetissian, “boş levha” fikrine bir yokluk hâli olarak değil; bilincin kendini ifade etmeye başlamasından önce dahi kalıtımsal hafıza, kişisel deneyim ve kültürel izlerin var olduğu, yüklü ve paradoksal bir durum olarak yaklaşır. Sergi, kimliğin nasıl oluştuğu, öğretildiği, içselleştirildiği ve nihayetinde yaşantı yoluyla nasıl yeniden yapılandırıldığına dair bir sorgulama alanı açar.

 

Avetissian’ın pratiği kavram odaklı ve uyarlanabilir bir yapıya sahiptir; biçim, çizgi ve renk içerikle doğrudan bir diyalog içinde gelişir. Sabit bir üsluba bağlı kalmak yerine, soyutlama, primitivizm, realizm ve neo-dışavurumculuk arasında dolaşan akışkan bir görsel dil kullanır. Bu çoğulluk, rasyonel yapı ile duygusal sezginin bir arada var olduğu, üst üste bindiği ve zaman zaman çatıştığı insan algısının katmanlı doğasını yansıtır. Tabula Rasa’da bu salınım bilinçli bir stratejiye dönüşerek, saflık ya da köken fikrinin istikrarsızlığını pekiştirir.

 

Eğitim, öğrenme ve yetişme kavramları sergi boyunca yinelenen kavramsal dayanaklar olarak öne çıkar. Blackboard serisinden beslenerek bu hattı genişleten Avetissian, tabula rasa’nın felsefi öncülünü sorgular; ne insan zihninin ne de sanatsal ifadenin tarafsız bir noktadan başlayabileceğini öne sürer. Bir çocuğun dünyaya genetik, duygusal ve kültürel miraslarla gelmesi gibi, sanatçıya göre en erken sanatsal jestler dahi kişilik, hafıza ve sezginin izlerini taşır. Bu bağlamda öğrenme, boş bir yüzeyi doldurmak değil; çoğu zaman bilinçdışı şekilde, zaten yazılı olanla müzakere etmektir.

 

Bu müzakere, Avetissian’ın korku, hafıza ve öz-bilgiyle kurduğu ilişkiye de uzanır. Çocukluğa dayanan ve bir alter ego olarak beliren yinelenen köpek figürü, eserler boyunca sembolik bir eşlikçi işlevi görür. Hem kişisel hafızaya hem de Ermeni kültürel sembolizmine gönderme yapan köpek; sadakat, korunma, kırılganlık ve toplumsal yansıma kavramlarını bünyesinde barındırır. Bu figür, çocukluğu nostaljik bir alan olarak değil, algı ve hayatta kalmanın etkin bir sahası olarak konumlandırarak, özel olan ile kolektif olan arasında bir köprü kurar. Benzer şekilde, sanatçının önceki Rara Avis sergisinin merkezinde yer alan kuş imgesi, özgürlük, korku ve yüzleşmenin çok katmanlı bir sembolü olarak yeniden ortaya çıkar. Avetissian, ornitofobiyi görsel bir dile dönüştürerek korkuyu bir engel değil, gelişimin hammaddesi olarak ele alır.

 

Mitoloji ve kültürel hafıza sergiye baskın olmadan, incelikle nüfuz eder. Doğrudan alıntılar yerine, kadim semboller çağdaş ve içsel bir süzgeçten geçirilerek, belirli coğrafyaların ötesinde yankılanan bir anlam alanı kazanır. Avetissian’ın yaklaşımı, bireysel olan ile kolektif olan arasında karşıtlıklar kurmaktan kaçınır; kişisel deneyimi, ortak insanlık hâllerinin yansıdığı bir prizma olarak ele alır.

 

Tabula Rasa, dönüşümü süreklilik arz eden ve kaçınılmaz bir süreç olarak konumlandırır. Öğrenme, korkuyla yüzleşme ve çelişkiyi kabullenme doğrusal ilerlemeler olarak değil, döngüsel bir “oluş” hâli olarak sunulur. Avetissian’ın eserleri bir çözüm önermez; aksine izleyiciyi, kimliğin sürekli olarak yazıldığı, silindiği ve yeniden yazıldığı bir sorgulama alanına davet eder. Bu alanda “boş levha”, her şeyden önce boş olmaktan uzaktır.

Eserler
Sergi Görünümü