Mesut Karakış

Biyografi:
1976 Sakarya’da doğdu
1995-1999 Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü (Hüsamettin Koçan Atölyesi)
2000-2015 Prof. Tayfun Erdoğmuş’un asistanı olarak çalıştı
İstanbul’da yaşamakta ve çalışmaktadır.

Kişisel Sergiler:
2021 Katmanlar ve Oluklar, Galeri 77, İstanbul, Türkiye
2020 Seri Güzellik, Galeri 77, İstanbul, Türkiye
2019 Boşlukta Bir An, Galeri 77, İstanbul, Türkiye

Grup Sergileri:
2021 Contemporary İstanbul, Galeri 77 ile, İstanbul, Türkiye
2021 Ön İzleme, Galeri 77, İstanbul, Türkiye
2020 Contemporary İstanbul, Galeri 77 ile, İstanbul, Türkiye
2020 STEP İstanbul, Galeri 77 ile, Taksim 360 Projesi, İstanbul, Türkiye
2020 Hatırla Beni, Galeri 77, İstanbul, Türkiye
2019 Geçmiş Zaman Olur Ki…, Galeri 77, İstanbul, Türkiye
2019 STEP İstanbul, Galeri 77 ile, Tomtom Kırmızı Binası, İstanbul, Türkiye
2003 Geleneksel Tekel Resim Yarışması, İstanbul, Türkiye
1999 “Tutku ve Yeni Dalga” Bianeli, MÜGSF, İstanbul, Türkiye
1998 Kültür ve Sanat Etkinliği, Marmara Üniversitesi, İstanbul, Türkiye
1998 Genç Etknilik 4, Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği, İstanbul, Türkiye
1998 Medya Meşhurları, Hüsamettin Koçan Atölyesi, İstanbul, Türkiye


Mesut Karakış 1976 yılında Sakarya’da doğdu. 1999 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü, Hüsamettin Koçan Atölyesi’nden mezun oldu. Öğrencilik yıllarından itibaren çeşitli karma sergilerde yer aldı. 2000-2015 yılları arasında Prof. Tayfun Erdoğmuş’un asistanı olarak çalışan sanatçı, “Boşlukta Bir An” isimli ilk kişisel sergisini 2019 yılında ve “Serial Beauty” isimli ikinci kişisel sergisini ise 2020 yılında Galeri 77’de gerçekleştirdi. Sanatçı çalışmalarını halen İstanbul’da sürdürmektedir.

Mesut Karakış gibi biçimci ressamlar için önemli olan sanatsal unsurlar formlar ve renklerdir. Eserlerinin kompozisyonu, resmin içsel yapısına odaklanarak azami estetik ve görsel etkiyi amaçlar. Karakış, üretiminde ve temsilinde yeni yollar açarak soyut resmi klasik sınırlarından ileri taşıyan yaratıcı sanatçılar arasında yer almakta.

Mesut Karakış, yapıcılık ve yıkıcılık arasında gidip gelen sofistike ve kendine özgü bir resim tekniği geliştirmiştir. Resimlerinde açığa çıkan nihai görselde, en ön katman fırçayla boyanmamıştır. Sanatçı, zemindeki rengin belli bölümlerini eritmek ve ayırmak için akrilik boya ve su arasındaki kimyasal reaksiyonu kullanır. Her resim kişisel bir kompozisyonun parçası olarak katman katman işlenen yüzeylerle başlar. Bu süreçte kompozisyon ve renk paletine göre tekrar tekrar uygulanan farklı boya kalınlıkları ile oluşturulan her akrilik renk katmanı bir önceki ve bir sonraki ile etkileşime girerek yeniden tanımlanır. Yüzeyi örtme işlemi tamamlandıktan sonra kompozisyon planına göre yüzey katmanları zımparalanıp eritilerek ve patine edilerek yavaş yavaş inceltilir ve eksiltilir. Bu eksiltme işlemleri sayesinde alt katmanların renk ve dokuları açığa çıkartılarak yüzeye taşınır ve yepyeni bir görünüm ve izlenim yaratır. Uzaktan bakıldığında izlenen derinlik ve dokusal değerler, dokunsal yakınlıkta tuvalin düz ve pürüzsüz yüzeyi ile izleyicide bir illüzyon etkisi yaratır.


Sanatçı Açıklaması:
Sanatçı, resimlerinde dolaysız bir biçime yöneliş ile formların, lekelerin ve renklerin birbiriyle olan ilişkisini yorumlamaktadır. Son dönem eserlerinde çıkış noktası doğa örüntüleri olsa da vurgulamak istediği tuval yüzeyinde derinlik, boşluk-doluluk etkisi, transparan geçişler ile çok renklilik yaratma kaygısıdır.

Her resim kişisel bir kompozisyonun parçası olarak katman katman işlenen yüzeylerle başlar. Bu süreçte komposizyon ve renk paletine göre tekrar tekrar uygulanan farklı boya kalınlıkları ile oluşturulan her akrilik renk katmanı bir önceki ve bir sonraki ile etkileşime girerek yeniden tanımlanır. Yüzeyi örtme işlemi tamamlandıktan sonra komposizyon planına göre yüzey katmanları zımparalanıp eritilerek ve patine edilerek yavaş yavaş inceltilir ve eksiltilir. Bu eksiltme işlemleri sayesinde alt katmanların renk ve dokuları açığa çıkartılarak yüzeye taşınır ve yepyeni bir görünüm ve izlenim yaratır. Uzaktan bakıldığında izlenen derinlik ve dokusal değerler, dokunsal yakınlıkta tuvalin düz ve pürüzsüz yüzeyi ile izleyicide bir ilüzyon etkisi yaratır.


Yorumlar:
FİGÜR VE FORM ARASINDAKİ ÇEKİM

Görsel sanatlarda tasvirin rolü yaklaşık 150 yıldan uzun süredir tartışılan ve resim dünyasını iki ayrı gruba bölmüş bir tartışmadır. Bir tarafta, çok sayıda sanatçı resimde özgürlüğün ve saf özgünlüğün yalnızca formalist bir yaklaşımla elde edilebileceğini vurguladılar. Yalnızca bu şekilde resmin psiko-görsel etkisi tam olarak açığa çıkabilecek ve sanat dünyevi meseleleri tanımlamak için hikayeler anlatma hususundaki tarihi rolünü geride bırakmak durumunda kalacaktı.

Diğer bir ressam grubu ise eserlerindeki anlatı ve figürasyon gücünün önemine dikkat çektiler. Kişisel hikayelerin siyasi tarihle iç içe geçtiği, sanatın sosyo-politik boyutuna inanmışlardı.

20. yüzyılın sonlarına doğru ise, sanatın postmodern halinin figürasyon ve anlatının aslında birbirine karşıt veya zıt kutuplar olması gerekmediğini ortaya koymasıyla beraber, soyutlama ve formalizm kavramları barıştılar. Hatta öyle bir noktaya gelindi ki, günümüzün ziyadesiyle karmaşık gerçekliklerinin çok katmanlı karakteristiğini layıkıyla karşılayabilmek için her iki yaklaşım da iç içe geçebilmekte.

Bu bağlamda, Mesut Karakış’ın eserleri doğa ve soyut sanat arasında köprü kurmayı başarabilmiş bir sanatçıya oldukça doğru bir örnek oluşturuyor. Resme olan biçimci yaklaşımı, gerçek dünyadan edindiği kaynaklarını hiç saklamıyor ve tasvir ile soyutlama arasında gidip gelen, oldukça çekici bir estetik yaratıyor.

Figüratif bir ressam için, örneğin bir ağaç; münferit bir yaşamı, cazip bir hikayesi ve hatta manevi bir aurası olan bir süjedir. Sanatçı, izleyiciyle ağacın varoluş hikayesini paylaşır ve ağaç izleyicinin zihni şemasının bir parçası haline gelir.

Soyut sanatçı içinse ağaç, çizgiler, şekiller ve dokulardan oluşan kompleks bir formdur. Bu noktada, ağaç resimsel bir kalıbın bir parçası olur. Bu sanatsal eylemin biçimciliği, gerçekçi kaynakları soyut sanatın saf estetik meselesi haline getirir. Bu estetik saflık, daha arı bir uyarılmayı hedefler.

Karakış’ın bir sanatçı olarak gelişimi onu figürasyondan soyutlamaya doğru götürdü, ki bu evrimsel yol çok sayıda öznel ve enformalist sanatçı için de geçerlidir. Önceki işlerinde resimlerinin göndergesel karakteri daha güçlüydü ve toplum ile doğaya dair öğeler daha somuttu. Ancak o zaman bile, dillerle, kültürle ya da ağaçlarla ilgilenirken anlatı yerine sanat içi konularla ilgilenmekteydi.

Şu anki işlerinde ise soyutluk seviyesi fazlasıyla artmış durumda, böylece resimlerindeki özgönderimsel ve otarşik karakter baskın çıkıyor. Eserleri oldukça dinamik çizgi dizeyleri, seyrek şekiller, karmaşık dokular ve cazip renk örgüleri sergilemekte.

Mesut Karakış, yapıcılık ve yıkıcılık arasında gidip gelen sofistike ve özgün bir resim tekniği geliştirmiş durumda. Eserlerini oluşturma aşamasında, bulanıklık ve berraklıktan oluşan karakteristik estetiğini formüle etmek için sıklıkla resimlerini bölüm bölüm yaratıyor ve siliyor. Yapım aşamasında yüzeydeki boyaları silerek altta yatan boya katmanlarını göz önüne seriyor. Bu yolla, renk değişimleri birbirleriyle karışıp birleşerek sıra dışı bir psiko-görsel efekt yaratıyor.

Resimlerinin arka planları genellikle beyaz; veya yatay ve dikey çizgilerden oluşan kompleks dokunun geniş dikdörtgenimsi bir alan şeklini aldığı ön planı kaplayan düzeyin görsel etkisini desteklemek amacıyla açık renkler kullanılmış. Tuvalin çoğunu kaplayan söz konusu bu bölgede sayısız çizgi ve küçük renk şekilleri, izleyicinin zihniyle beraber gözlerini de okşayan canlı bir alan oluşturmakta. Karakış genellikle sıcak renkler kullanıyor ve resimlerinin estetik gücünü arttırmak için bu renklere siyah ve beyaz yardımıyla kontrast oluşturuyor. Goethe, Kandisky, Rothko ve Newman gibi isimler daha önce sıcak renklerin ve birbirini tamamlayan kontrastların gücünün farkına varmışlardı. Karakış’ın resimlerinde kırmızı ve turuncu, tıpkı bir volkandan sızan lav akıntıları gibi sık sık çoklu formlar ve fırıl fırıl çizgilerden oluşan kompleks bir ağ içinde karşımıza çıkıyor. Renklerin güçlü özellikleri, kompozisyonun dinamik yapısıyla iyi şekilde dengeleniyor. Birlikte derinlik ve güçlü bir devinim sahibi soyut imgeler oluşturuyorlar.

Boyama, silme ve açığa çıkarmadan oluşan alternatif resim metodunun yalnızca görsel bir niteliği yok. Sahiden de resmin çokça katmanının teşhir edildiği çeşitli evrelerini gözlemlemek bir göz ziyafeti gibi. Görsel tesiri oldukça yüksek ve cazip. Aynı zamanda, yaratma ve yok etme süreci, gösterme ve gizlemeyle birlikte eserlerinin büyüleyici bir kavramsal tarafını da oluşturuyor. Normalde, bir ressam dünya hakkındaki fikirlerini oldukça düz ve katı bir yüzeyde sunar. Eser, “bir şeyleri sergilemektedir”. Resmin ana fikri dışındaki her şey, tuvalin çerçevesinin dışında kalır. Böylece, resmedilen konular bir fikri temsil eder ve dolaylı olarak temsil edilmemiş şeylere de atıfta bulunur. Bu tıpkı hayattaki diğer tüm seçimler gibidir. Bir şeyi seçerken, aynı zamanda diğer tüm seçeneklerden feragat edersiniz. Oysa normalde sadece günlük çevremizdeki sonuçları algılayabiliriz. Sanat dünyasında da yalnızca eserin son halinin galeride sergilenmesini görürüz.

Fakat, hepimizin bildiği üzere, hayat gündelik rutinlerimizin yüzeyinde gördüğümüz imgelerden ya da bugün gerçekliği algıladığımız birçok perdeden çok daha komplikedir. Her imgenin ardında, aşağıda yatan ve üstünde maddenin durduğu zemini oluşturan sayısız başka imge vardır. Biz buna Görsel Kültür, Kolektif Hafıza ve bazen de Geçmiş ya da Tarihin İzi diyoruz. Uzak geçmişten kültürel objeleri açığa çıkarmak için toprağı derince kazan, kadim ve genellikle bilinmeyen bilgileri gözler önüne seren bilim alanıdır arkeoloji. Bugünü daha iyi anlamak için dünün belleğine ışık tutar.

Bu bağlamda, Mesut Karakış’ın resim metodu sadece şahane bir estetik açığa çıkarmakla kalmıyor, aynı zamanda resmin varoluşsal yapısını da tartışmaya açıyor. Arkeologvari bir kazı ve açığa çıkarma eylemiyle, resmin doğasını teşhir ediyor ve tam da bu sebeple eserleri bu kadim sanat alanının hassas yenilenme sürecine olumlu bir katkı sağlıyor.

Prof. Dr. Marcus Graf, Sanat Tarihçisi, Sanat Yazarı, Küratör
Yeditepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sanat Yönetimi Bölümü, İstanbul
2019

***

SERİ GÜZELLİK

Mesut Karakış gibi biçimci ressamlar için önemli olan sanatsal unsurlar formlar ve renklerdir. Eserlerinin kompozisyonu, resmin içsel yapısına odaklanarak azami estetik ve görsel etkiyi amaçlar. Bu eserlerin anlamı anlatı, betim ya da çizimden ziyade dışavurumun teknik ve şekilsel yollarında bulunur. Hem biçimci hem de minimalist resimler, bir hikâye anlatmaz ya da seyircisine edebi bir içerik ulaştırma amacı gütmez. Resmin gerçek ve özgül varlığı dışında bir şey yoktur. Bunun için 1964 yılında Frank Stella popüler bir deyiş olan “bir şey ne ise odur” idiyomunu, entelektüel sanat bağlamında “ne gördüğün ne gördüğündür” olarak yeniden icat etmiştir.

Bu sözcükler basit görünür. Yine de modern biçimciliğin 100 yıllık tarihinin yanı sıra 1960’lardan beri minimal resim sanatı için sayısız çalışma fırsatı ve sanatsal stratejiye atıfta bulunur. Modern soyut sanatın bu çok yoğun evrimsel hikâyesinin sonunda, soyutluk kavramının birçok kez öldüğü ilan edildi. Buna karşın, herhangi bir görüş birliği olmamakla birlikte, çağdaş sanatçılar arasında büyük bir grup hala biçimcilik ve minimalizme bağlıdır. Tüm bu zorluklara rağmen estetik, maddi ve teknik alanlarda yaratıcı yaklaşımlara halen rastlanılabiliyor, dolayısıyla soyut resmin hikâyesi bir süre daha devam edecek gibi duruyor.

Mesut Karakış, üretiminde ve temsilinde yeni yollar açarak soyut resmi klasik sınırlarından ileri taşıyan yaratıcı sanatçılar arasında yer almakta. Renklerle olduğu kadar yeni resim teknikleriyle denemeler yapan Karakış’ın sanatsal gelişimi, onu tasvirden soyutluluğa sürükledi. Güncel eserlerinde resminin öz-gönderimsel ve otarşik karakteri baskın gelmekte. Çoğunlukla organik deformasyon ve dışavurumların şiirsel yollarıyla karakterize edilen önceki çalışmalarından farklı olarak, yeni çalışmaları geometrik şekiller, çizgilerden oluşan dinamik matrisler, ince formlar, karmaşık dokular ve canlı renklerden oluşuyor. Artık, örgü üzerinde çizgisel formlar Karakış’ın kompozisyonlarındaki baskın unsurlar. Oranlı görünen dizilişler, çeşitli dikdörtgenler, karmaşık çizgi ağları ve şekiller resmin düzensel varlığını niteler. Her ne kadar kentsel ya da mimari yapıları, mikroskop görüntülerini, 1’lerin ve 0’ların dijital matriksini temsil ediyor gibi görünseler de bu çalışmalar aslında kendilerine atıfta bulunan nitelikte. Herhangi bir dış bağlam ya da gerçekliği ima etmiyorlar. Bu resimler, resmin kendisiyle alakalı.

Mesut Karakış, yapıcılık ve yıkıcılık arasında gidip gelen sofistike ve özgün bir resim tekniği geliştirmiş. Eserlerini oluşturma aşamasında, bulanıklık ve berraklıktan oluşan karakteristik estetiğini formüle etmek için sıklıkla resimlerini bölüm bölüm yaratıyor ve siliyor. Resimleri, akılcı hesaplamalar ve ihtimallerin karmaşık diyalektiği içerisinde çağdaş resmin çok boyutlu varoluşuna değiniyor. Eserler, planlılık ve tesadüf arasında, estetiğin çeşitli ekollerinin eşiğinde, soyut resmin tarihi zenginliğini ve güncel görsel kültürümüzün varlığını ortaya çıkarmakta.

Beyaz arka planla başlayarak, düzinelerce akrilik renk katmanları bir diğerinin üzerine konulur. Her katman, bir üstündekinin psiko-görselliğini etkiler. Çok katmanlı arka plan derin bir alan ve renk hissi açığa çıkarır. En ön katmanda, dikey ve yatay çizgilerinden karmaşık dokular, geometrik bir ağ oluşturur. Karakış’ın resimsel örgüsünde, küçük renk şekilleri, izleyicilerin hem gözlerini hem de aklını tahrik eden enerjik bir alana dönüşür.

Açığa çıkan nihai görselde, en ön katman fırçayla boyanmamıştır. Mesut Karakış, zemindeki rengin belli bölümlerini eritmek ve ayırmak için akrilik boya ve su arasındaki kimyasal reaksiyonu kullanır. Onlarca tek renkli katmanı üst üste koyduktan sonra, su çizgileri ve çeşitli kompozisyonel tasarımlarını yüzeye yerleştirir. Resmetme sürecinde sanatçı, tıpkı bir renk bilimcisi gibi yeri, zamanı, ısıyı, nemi ve resim üzerindeki birçok çevresel etkeni dikkate almak ve hesaplamak zorundadır.

Karakış resimlerindeki çizgiler ve şekilleri yaratmak için suyu kullanır. Renk katmanları arasına su giderleri oluşturarak boyanın önemli bir kısmını kaldırır ve alt katmanları görünür kılar. Sanatçı görsel fikrini gerçeğe dönüştürecek derinliğe ulaştıktan sonra zımpara kâğıdı kullanarak suyu ve çözünmüş boya parçalarını temizler. Resim yüzeyinin plastik ya da sentetik bir baskı yüzeyi kadar pürüzsüz hissettirmesinin sebebi budur.

Karakış resimlerinin estetik gücünü arttırmak için canlı renkleri beyaz ve siyah ile birlikte kullanıyor. Özellikle güncel çalışmalarında beyaz, diğer renkleri öne çıkaran ve seyircinin odağına koyan düzlemsel bir boşluk hâlini almış. Resimlerin üst bölümünden alta doğru indikçe renk paleti yoğunluktan sakinliğe kayıyor. Bu yalnızca rengin psiko-görsel etkisini güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda hareket hissini ve uzaysal derinliği de arttırıyor.

Karakış’ın bu alternatif resim metodundaki silme ve açığa çıkarma yalnızca görsel kalitesiyle öne çıkmıyor. Dahası da var: bu dinamik akışın sonuçlarını özümsemek ve onlarca boya katmanı boyunca bakabilmek gözler için bir ziyafet. Görsel etkisi oldukça çekici ve yüksek. Bununla birlikte, bu çok katmanlı şeffaflık ve dinamizm; yüksek hızdayken resimlerin ve olayların hiç bitmeyen imgeler dağına dönüşene kadar birbiri içerisinde eriyip gittiği görsel kültürümüzün güncel durumuna atıfta bulunmakta. Tam da bu sebeple hem yaratı ve yok etme süreci, hem de gösterme ve gizleme güncel gerçeklik algımıza işaret eden kavramsal boyutlar ihtiva ediyorlar. Karakış’ın eserlerine tuval sınırlarının ötesinde bir anlam ve önem kazandıran da bu diyalektik işte.

Prof. Dr. Marcus Graf
Sanat Yazarı, Küratör ve Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat ve Kültür Yönetimi Bölümü Başkanı
2020